Akademi
15 Ağustos 2025

ÇOCUKLARA YÖNELİK TASARIMDA KAPSAYICILIK

ÇOCUKLARA YÖNELİK TASARIMDA KAPSAYICILIK

ÇOCUKLARA YÖNELİK TASARIMDA KAPSAYICILIK


Tüm dünya ülkelerinin 35-40 yıldır geçirdiği toplumsal değişim, aile kurumlarını ve o toplumlardaki ana baba tutumlarını büyük ölçüde etkilemiş ve değiştirmiştir. Günümüzde ailelerde çocuk sayısı azalmış ve ona verilen değer artmıştır (Sivri, 1993). Öyle ki ortaya “çocuk-erkil” (çocuk merkezli) denebilecek, aileleri helikopter gibi sürekli etrafında gezinen çocuklardan oluşan ve her şeyin çocuğun isteğine göre düzenlenmiş aile türü ortaya çıkmıştır. Yaşamın ilk yıllarında temelleri atılan gelişim, çocuğun daha sonraki yıllardaki yaşantısını büyük ölçüde etkileyen bir süreçtir. Çocuğun gelişimi, kalıtım ve çevre olarak iki temel etkene bağlı olarak yönlenmektedir. Kalıtımın, çevre ile kurduğu ilişki sonucu olan “benlik” kavramı gelişimin sonraki dönemlerinde etkili olan üçüncü bir etkendir (Sivri, 1993). Çocuğun davranışlarının biçimlenmesinde çevre önemli bir etkendir. Çocukların fiziksel çevreleri genellikle büyükler tarafından tasarlanır, hatta bazen hiç tasarlanmaz rastlantıyla çocuk o çevreyi kullanır. Çocuklar çok az ya da hiç kendi fiziksel çevrelerinin tasarımına katıl(a) mazlar, nasıl bir çevrede yaşamak istediklerini bile belirtemezler. Oysa ki fiziki çevre çocukların gelişiminde etkin bir role sahiptir (Sivri, 1993). Çocukların gelişimini ve çevreyle kurdukları ilişkileri bilmek, çocukların kapsandığı uygun ortamlar yaratmak için önemlidir (Gökmen, 2009). Kapsayıcı Tasarım-Katılım ve Çocuk Herkes için tasarım, diğer bir ismiyle “Evrensel Tasarım”, evrensel biçimde tasarlanmış yapılı çevrenin, herkes için adil kullanım olanağı sağlayan, farklı düzeyde beceriye sahip kişiler için kullanımda esnekliğe sahip, yalın, algılanabilir bilgilendirme içeren, hatalar için toleranslı, düşük fiziksel çaba gerektiren ve yaklaşım ve kullanım için uygun boyut ve alana sahip biçimde kurgulanmış olmasıdır (Mace,1985).“Sosyal bütünleşme ve katılım” unsuruyla bireyin çevresiyle kurduğu ilişkiyi güçlendirmeyi amaçlamaktadır (Evcil, 2014). Katılım, bizi dolaylı ya da doğrudan etkileyen, yaşamımızı ve içinde yer aldığımız topluluğun yaşamını belirleyen kararlarda kendi düşüncemizle söz sahibi olabilme deneyimi olarak tanımlanabilir (Kaya ve diğerleri, 2016).


Kapsayıcı tasarım anlayışının temelini de katılımla sağlanan “sosyal adalet ve eşitlik” oluşturur. Çocukların katılım hakkı ise çocukların kendilerini ilgilendiren konularda sürece dahil olmasıyla ilişkilendirilmektedir. Ancak yetişkinler için çocuk hakları çoğu zaman sadece çocuğun korunması demektir. Halbuki çocukların gerçekten korunması, yani fiziksel, zihinsel ve duygusal olarak sağlıklı gelişebilmeleri; kendilerine ilişkin konularda ihtiyaçlarını ve taleplerini ifade edebildikleri ve kendi yaşamları hakkında belirleyici olabildikleri sürece mümkün ve sürekli olabilir (Kılıç,2015). Çocukların sırf çocuk oldukları için maruz kaldıkları ve uluslararası literatürde “yaş ayrımcılığı” (ageism) olarak ifade edilen adaletsizliğin giderilmesi ancak çocuğa yönelik yeni bakış açısıyla mümkün olabilir (Kaya ve diğerleri, 2016). Doğrudan kendi yaşantılarını etkilemesine rağmen çocuklar yapılı çevrenin şekillenmesinde genellikle söz sahibi değillerdir. Çocuklar adına yetişkinlerin karar vermesi, bir çok alanda olduğu gibi yapılı çevrenin oluşturulmasında da hâkim bir tutumdur. Oysaki bireyin yaşı, cinsiyeti, kökeni ne olursa olsun kendi yaşam çevresinin şekillenmesinde söz sahibi olabilmesi insan hakları bağlamında ele alınması gereken bir konudur (Gökmen, 2013). Bu anlamda kapsayıcı tasarım, çocuklar açısından hem bir gereksinim, hem de bir haktır. Aynı zamanda katılım hem kuramsal bir yaklaşım hem de uygulama, eylem biçimidir. Yetişkinlerden farklı özelliklere ve özel ihtiyaçlara sahip olan çocukların büyüme ve gelişme süreçlerinde temel hak ve özgürlüklerinin korunması toplumun önemli bir sorumluluğudur. Nitekim, bu bilinçle hazırlanan çocuk haklarına ilişkin en kapsamlı ve kapsayıcı belge olan BM Çocuk Haklarına Dair Sözleşme (1989), katılımı bir hak olarak tanımlamanın yanı sıra, şemsiye ilkelerden biri (madde12) olarak da düzenlemiştir. Bunun anlamı katılımın, diğer üç şemsiye ilke olan çocukların “yaşama ve gelişmesinin desteklenmesi”, “ayrımcılığa uğramaması” ve “her koşulda öncelikli yararının gözetilmesi” ile birlikte, sözleşmede yer alan tüm haklar ve düzenlemeler için göz önünde bulundurulması gerektiğidir (Kılıç, 2015).

Madde 12: Taraf Devletler, görüşlerini oluşturma yeteneğine sahip çocuğun kendini ilgilendiren her konuda görüşlerini serbestçe ifade etme hakkını bu görüşlere çocuğun yaşı ve olgunluk derecesine uygun olarak, gereken özen gösterilmek suretiyle tanırlar. Çocukların yaş ve olgunluk dereceleri değişse de, yetişkinlerle birlikte karar alabilecekleri bir yapının kurulmasının mümkün olduğunu gösterir. Yapılması gereken çocukların yaşları ve olgunlarına göre katılamayacağını düşünerek onları ayırmak, dışlamak, ayrımcılığa uğratmak değil; yapıyı uyarlamak, dönüştürmek ve her çocuk için, kendi özelliklerine uygun katılım olanağı yaratmaktır (Kılıç, 2015). Çocukların katılım becerilerinin gelişmesi anlamında “olgunluk dereceleri” onlara sağlanan olanaklarla doğrudan ilişkilidir. Çocuklar, ne kadar erken yaşta ve ne kadar yaygın biçimde -yani yaşamlarındaki tüm alanlarda- katılımcı uygulamalarla karşılaşırlarsa; bir başka ifadeyle çevrelerindeki yetişkinler bu alanı onlara ne kadar geniş ve etkin biçimde açarlarsa, olgunlukları da o kadar hızlı artmaktadır.


Peki yetişkinler bu alanı nasıl açabilir? (Kılıç, 2015). Katılımın nasıl sağlanacağı ile ilgili tartışmalar çoğu kez yöntemlerin belirlenmesi ile başlar ve biter. Tıpkı bizim 23 Nisan’larda çocuklara devlet makamını devretme geleneği gibi... (Arın, 2015). Bir kereye mahsus faaliyetler veya tekil yöntemler, katılımcı süreçlerin önemli bir parçasıdır; ancak yalnızca bir parçasıdır. Bu nedenle belli yöntemler katılımcı sürecin yalnızca bir kısmını oluştururlar ki süreç, bunlara ek olarak amacı ve bağlamı da dikkate almalıdır (Involve, 2005). Kısacası bir katılımın kilit unsurlarını formülize edersek; Amaç + Bağlam + Süreç = Sonuç’tur. Ancak katılımcılığı başarıyla geliştirecek basit bir formül ya da ‘kullanıma hazır’ çözümler yoktur. Katılımcı yöntemlerin seçimi etkili katılımcı süreçlerin (kısa veya uzun dönemli, belli veya kapsamlı olması fark etmez) genel tasarımı içinde yapılmalı ve katılımın nasıl bir başarı elde edebileceğinin ve bağlamın anlaşılmasına bağlıdır (Involve, 2005). Sherry Arnstein (1969) “Katılım” fikri tıpkı ıspanak yemeye benzer” der, “prensipte hiç kimse karşı çıkamaz çünkü faydalıdır. Yönetilen grupların yönetime katılımı, teoride, demokrasinin köşe taşıdır.” (Arın, 2015). Ancak burada kastedilen, daha fazla katılım gerektiği değil, daha iyi katılım gerektiğidir. Ve daha iyi katılım, karmaşıklıkların ve kararların alınması ve uygulanması yollarının değiştirilmesinde insanlar/çocuklar arasındaki çelişkilerin daha iyi anlaşılmasını gerektirip uzlaşma sağlanabilmesidir (Involve, 2005). Çocukların tasarım sürecini bilgilendirebileceği ya da bu sürece dahil olabilecekleri yaratıcı araştırma yöntemlerinde son yıllarda artış olduğu gözlemlenmektedir. Genç kullanıcılardan tasarım odaklı bilgi elde etmeyi amaçlayan bu yöntemlerle birlikte, çocuklarla tasarım araştırması yaparken göz önünde bulundurulması gereken uygulamaya yönelik zorluklar ve öneriler bulunmaktadır (Süner ve Erbuğ, 2014). Kapsayıcı tasarım anlayışının yaygınlaşmaya başlaması ile birlikte, dünyada ve ülkemizde çocuk dostu kent, çocuk oyun alanları ve sundukları fiziksel ve sosyal çevre ile ilgili sorunlara odaklanan, çözüm arayan kuramsal çalışma yapılmış ve bunların sonuçları kısıtlı da olsa yapılan uygulamalarda görülmeye başlanmıştır (Bayraktaroglu ve Buke, 2015); (Uslu ve diğerleri, 2016). Bu çalışmalardan iyi uygulama örneği olarak Bursa Nilüfer Belediyesi’nde gerçekleşitirlen “Oyun Engel Tanımaz” projesi örneklendirilebilir (Arın, 2015).


SÖZÜN SONU Herkes için tasarım yaklaşımı, yapılı çevrenin düzenlenmesinde herkesi içine alma konusunda bir araçtır. Herkesi kapsayan bir toplum yaratmak mimarların sorumluluğu olduğu kadar, insan haklarını gözeten yönetimlerin de sorumluluğudur. Bir süredir değişen gereksinmelere uymak, kullanıcı hangi yaşta, cinsiyette veya ergonomik özelliklerde olursa olsun, onu kullanıcı dostu/arkadaşı yapmakla aynı anlama gelmektedir (Gökmen, 2009). Katılım, çocuğun, kendine ilişkin konularda görüşlerini, ihtiyaçlarını, taleplerini ortaya koyabilmesini, kendini bir birey olarak görebilmesini ve kendi hayatı hakkında belirleyici olabilmesini sağlar. Dolayısıyla çocukların gerçekten korunması, yani yaşama ve gelişmelerini fiziksel, zihinsel ve duygusal olarak sağlıklı sürdürebilmeleri, katılımları sağlandığı sürece mümkün olabilir (Kılıç, 2015). Çocuklara yönelik tasarımlarda kapsayıcılığın sağlanması Karaca’nın (2018) da ifade ettigi gibi: “Çocuk doğanın kendisidir. İhtiyaç duyduğu bilgiyi içinde saklayan ve yabanıllığıyla yetişkin dünyasının anlamakta güçlük çektiği bir yabancı gibi... Ama eğer gözümüzü açıp gerçekten izlersek; kulağımıza gelen sesi gürültü değil, kakafonik bir melodi olarak duyarsak; uzmanların sözlerini, kültürel kalıpları bir kenara koyarak kalbimizle hissedersek, bu yabanıl bizi, kendimizi de görüp tanımaya başlayacağımız başka bir dünyaya götürecektir. O zaman kibirli öğretmenler olmaktan çıkıp çocuklarla birlikte öğrenen birer talebe olabiliriz...”


İçerik: Tasarım Group