Akademi
24 Nisan 2025

Bir Ev Hayal Kursa Nasıl Olurdu?

 Bir Ev Hayal Kursa Nasıl Olurdu?

555 KUBIK



" Bir ev hayal kursa, nasıl olurdu?" Proje, Hamburg Kunsthalle’nin teorik anlayışı ve görsel modelinden doğuyor. Ungers’in katı rasyonalizm(akılcılık) fikri ile şekillenen binanın ön yüzünün devasa yapısı izleyiciye uzaklık hissi veriyor. Anlatının ana fikri; O. M. Ungers’in “Galerie der Gegenwart”ının katı mimarisini bozup parçalamak. Meydana gelen katı ön yüzün geçirgenliği kavrayış, geometri ve estetiğe, grafik ve hareket tarafından ifade edilen farklı yorumlar getiriyor. Binanın vasıtasıyla, bu alanın geniş algısı ve yapısını tanımlayan bir düşünme hali evriliyor.




Scutum Calx


Geçtiğimiz günlerde İsrail, uluslararası bir ışık festivaline sahiplik yaptı. Türkiye’den ise Nerdworking 3D gözlüklerle izlenebilen bir video mapping çalışması ile katılım sağladı. Erdem Dilbaz ve Saygın Şoher projeyi "Nerdworking, soyutlama ve taş yapının gerçekleştirilmesi arasındaki değişimi kullanacak. Bu, izleyici için uzayın yoktan varoluşundan dünyanın yaratılışına, binanın deneyimlediği yıkım yıllarından yeniden doğuşuna ve özgürleşmesine uzanan inanılmaz bir yolculuğun yaratımı için gösterilen bir çaba. İzleyici binanın stereoskopik bir hikayesini deneyimliyor." şeklinde açıklıyor.



NOHlab


Biraz NOHlab'dan ve kendinizden bahseder misiniz? NOHlab ekibi çekirdekte Deniz Kader ve Candaş Şişman’dan oluşuyor. Birlikteliğimiz 1999 yılına dayanıyor. Lisede plastik sanatlar eğitimi aldık ve daha sonra üniversite eğitimimizi animasyon ve hareketli görüntü üzerine tamamladık. Üniversite dönemimizde bir yıl Hollanda’da multimedia tasarımı üzerine çalışma fırsatı bulduk. Bu süre zarfında Hollanda’da birçok yeni media festivali ve çalışmalarını gözlemleme şansımız oldu. Uzun bir süreci kapsayan bu birikimi 2011 yılında NOHlab ismini verdiğimiz oluşumumuzun çatısı altına topladık. Pek çok farklı disiplini barındıran bir yapımız var. Yeni medya diye tabir ettiğimiz alanda ürettiğimiz işleri birden çok disiplini bir araya getirerek ortaya çıkarıyoruz. Proje geliştirdiğimiz alanlar; hareketli grafik olarak tanımladığımız animasyon, kısa filim, video mapping, alan tasarımı, görsel işitsel performans ve yerleştirme sanatı(enstelasyon). Çalıştığımız çeşitli marka ve kurumlardan bazıları ise; Chanel, Pink Floyd, Ars Electronica Festivali, İstanbul 2010 ajansı, Nike, Land Rover, TedX ve Scriabin Müzesi. İnsanlar sizi Yekpare projesiyle tanıdı ama başka video mapping projeleriniz de oldu. Biraz bilgi verebilir misiniz hangi projeleri gerçekleştirdiniz, şu anda ya da gelecekte programınızda ne var? 'Yekpare' en çok bilinen işimiz diyebiliriz, evet. Bu durumun oluşmasında işin deneyimsel boyutundan veya estetik kriterlerinden öte başka sebepler de var tabii ki; İstanbul'da yaşayan ve birçok farklı kesimden insanın tanıklık ettiği bir iş bu. Projeyi, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti etkinlikleri kapsamında Haydarpaşa Tren Garı dış cephe mimarisini kullanarak gerçekleştirdik. Daha önce bu denli büyük bir yüzey üzerine ve açık alanda gerçekleştirilmiş bir proje Türkiye'de gerçekleştirilmemişti. Bizim için de aynı şekilde, 'Yekpare' video mapping tekniğini ilk kez uyguladığımız ve tecrübe ettiğimiz proje oldu. Haydarpaşa; tarihiyle, yerleşkesiyle, misyonuyla ve mimarisi ile çok önemli değerler barındıran bir yapı.


Herkesin tanıdığı ve değer verdiği bu yapıyı kullanarak bir proje ortaya çıkarmak bizim için gerçeğe dönüşen hayaldi diyebiliriz. Ortaya çıkan iş, düşündüğümüzden daha fazla ilgi gördü ve Kültür Başkenti etkinliklerinin kapanış performansı olarak tekrar yer aldı. Mapping tekniğinin izleyici üzerinde yarattğı deneyimsel algının yol açtığı ilgi sebebiyle sonraki zamanlarda marka ve kuruluşlardan aldığımız teklifler doğrultusunda bu tekniği uyguladığımız pek çok ticari içerikli proje ürettik. Bilinçli uygulandığı sürece izleyici üzerinde bıraktığı deneyim adına etkili bir teknik olduğunu ve yapılan/ yapılmış olan kötü örneklerin bu etkisini de azaltmayacağını düşünüyoruz. Ticari kaynaklı projelerin yanı sıra sanat platformunda ve alanlarında ürettiğimiz projelerde de bu tekniği deneyimsel anlamda farklı noktalara taşıyabilecek işler gerçekleştirmeyi amaçlıyoruz. Bu düzlemdeki bazı projelerimiz; 2012 yılında Hollanda'da tarihsel önemi olan katedral içerisinde gerçekleştirdiğimiz ''Lucifer's Fall'' isimli tiyatro performansı, yine aynı yıl içerisinde tasarlanan üç boyutlu konstrüksiyon yüzeyi kullanılarak Devlet Çoksesli Korosu ile ortaklaşa gerçekleştirdiğimiz ''Ses ve Işık (Sound&Light)'' isimli performansımız ve çok yetenekli tasarımcıların üretimde yer aldığı tasarım ve yönetimini üstlendiğimiz Wiemar şehrinde bulunan Franz Liszt Müzik Okulu üzerinde gerçekleştirdiğimiz ''Under An Alias '' isimli video mapping çalışmalarımız bunlardan bazıları... Takvimimizde yer alan plan ve projelerden bir kaçı ise; İstanbul’da kamusal bir alanda gerçekleştireceğimiz kinetik bir heykel projesi üzerine çalışıyoruz. Umarız Türkiye’de ilklerden olabilecek bu kalıcı projeyi hayata geçirme şansımız olacak. Bunun dışında, iki yıldan daha fazla süredir üzerinde çalıştığımız ve geliştirdiğimiz gerçek zamanlı görseller üreten 'NOS Visual Engine' yazılımımızı daha da geliştirip performans projeleri ve enstalasyonlarda kullanabilmeyi diliyoruz. Ayrıca, geçtiğimiz günlerde bizi çok sevindiren bir gelişme olarak, Avrupanın en köklü festivallerinden olan Europalia festivaline davet edildiğimizi ve audiovisual bir performans hazırlığında olduğumuzu paylaşabiliriz. Uzun vadede planımız ise, stüdyomuzu yurt dışına taşıyabilmek ve uluslararası çerçevede daha fazla proje üretebilmek .


Video mapping'i bir medyum olarak nasıl değerlendiriyorsunuz? Birer sanatçı olarak sizin medyumlarla kurduğunuz ilişki ve görme biçiminiz bu projeleri eğlencelik (gösteri - show) olarak yapanlardan daha farklı kılıyor mu, teknik olarak biraz anlatabilir misiniz nasıl bir süreç yaşıyorsunuz?


Dijital ve fiziksel olarak betimlediğimiz iki farklı gerçekliğin sınırlarını transparanlaştırarak, birbirlerinden beslenmelerini ve bu sayede de melez bir gerçeklik ortaya çıkartmaya çalışıyoruz. Ayrıca, bu iki tanımlamanın daha çok iç içe geçeceğini ve bu durumu da evrimin doğal bir parçası olduğunu düşünüyor ve her geçen gün fiziksel ile dijitalin daha fazla iç içe geçtiğine şahit oluyoruz. Bizce, dijital ve fizikselin ilişkisi oldukça güncel bir konu, bu yüzden bunu keşfetmeye çalışıyoruz. İşte böyle bir arayış içerisinde olduğumuz için fiziksel bir yüzey ile dijital bir katmanı bir araya getirebilen video mapping yöntemi üzerine çalışmaya başladık. Video mapping medyumunun bizim açımızdan en önemli noktası, sayısal ortamda tasarladığımız dijital imgeleri, ışık gücü yüksek projeksiyonlar ve bazı yazılımlar sayesinde fiziksel diyebileceğimiz mimari yapılar ve yüzeyler üzerine yansıtmak ve iki farklı gerçekliği bir araya getirebilmek. Bunun sonucunda ise melez bir gerçeklik ortaya çıkartıp insanın mekan, zaman ve gerçeklik algısını manipüle edebiliyoruz. Bu açıdan video mapping medyumunu çok kuvvetli bir araç olarak görüyoruz. Bu medyum ile kurduğumuz ilişkiyi, kesinlikle insanları eğlendirmeye yönelik olmaktan çok, kavramsal temellere oturan, sanatsal ve tasarımsal arayışımızın bir aracı olarak görüyoruz. Yukarıda da değindiğimiz üzere, bu medyum bizim gerçeklik ve sanallık arasında kurmak istediğimiz bağ ve gerçekliği manipüle etme arayışımız sonucunda ortaya çıkmış bir medyum. Dolayısıyla video mapping tekniğini sadece bir show ve gösteri aracı olarak görmüyoruz.



Video mappingi zaman ve mekanı merkez noktasına oturtmuş sanatsal bir ifade biçimi olarak görüyoruz. Video mappinge bu bakış açısıyla yaklaştığımız için, ortaya çıkarttığımız projeler de daha kavramsal oluyor. Yaptığımız her video mapping projemiz, özellikle mekanın mimarisi, tarihi, kullanım alanı ile yoğun bir ilişkisi oluyor. Anlatımlarımızı sinematografik bir dil ile izleyiciye aktarmaya çalışıyoruz. Ayrıca kullandığımız imgeler somut öğelerden çok soyut imgeleri içeriyor, yani daha simgesel bir anlatım dili tercih ediyoruz. Ayrıca görselliğin yanında işitsel deneyime de çok önem veriyoruz ve sinestezik bir deneyim ortaya çıkması için uğraşıyoruz. Simgesel anlatımımıza örnek olarak, 2012de Weimar’daki Franz Liszt School of Music binası üzerine gerçekleştirdiğimiz UNDER AN ALIAS isimli video mapping çalışmamızda tema şehrin bir asırlık tarihiydi. Tasarladığımız sahnelerden 'bilinçaltı' olarak adlandırdığımız bölümü görsel imgeler kullanmak yerine, bina yüzeyini boş bırakarak sadece karanlık ve ses ile canlandırmayı tercih ettik. Teknik olarak yaşadığımız süreç projeden projeye göre değişebiliyor, fakat öncelikli olarak kaplayacağımız yüzeyi tanımaya yönelik ön çalışmalar ile başlıyor. Bir yandan da içerik ve hikayenin akışını planlıyoruz. Özellikle mimari form bize nasıl bir içerik yapmamız gerektiği hakkında yol gösterici oluyor. Daha sonra teknik anlamda yüzeyin şablonunu çıkartıyoruz (3 boyutlu modelleme, yüzeyde hangi bölgenin görsel ile kaplanacağı vs. ) ve bu çıkan şablona göre görsel üretimine geçiyoruz. Daha sonra bu görselleri projeksiyonlarla yüzey üzerine yansıtıyoruz ve görüntüleri yüzeyin üzerine çeşitli yazılımlar sayesinde oturtuyoruz. Tıpkı bir elbise giydirmek gibi. Binanın üzerine dijital bir elbise giydiriyoruz. Ve süreç bitiyor.


Video mapping'in düz bir zeminden öte mimari yapılarla kurduğu ilişkiyi nasıl değerlendiriyorsunuz? Video mapping, yaptığımız çalışmaların monitör veya sinema perdesinin dışına taşıp daha fiziksel bir hale bürünmesine olanak sağlıyor ve işe farklı algı açıları ile birlikte deneyimsel boyut kazandırıyor. Görsel içeriğin uygulama yapılacak yüzeye özel bir şekilde biçimlendirilmesi ve kurgulanması bilindiği üzere bu tekniğin en önemli unsuru. Mimari yapılar üzerinden anlatmak gerekirse, mapping projelerinde uygulama alanınız mekanın yada mekandaki yüzeyin ta kendisi olduğu için tasarladığınız içeriğin mekana özgün olması gerekiyor, bu tekniğin de etkileyiciliği bu unsurdan geliyor aslında. Hepimizin alıştığı ve tanıdığı bir yapıyı hareketli ve yaşayan bir form halinde gözlemlemek algımızı kırıyor ve var olanı farklı açılardan gözlemleyebilmemize ve hissetmemize olanak sağlıyor. Yapının mimarisinde bulunan öğelerin hikayeyi anlatan unsurlar olarak kullanılması 'işi' mimari yapıya ait kılıyor, dolayısıyla yapıdaki mimari tasarımın, çevresindeki kişiler üzerindeki etkisi estetik ve ilham açısından ne kadar kuvvetliyse, video mapping tekniği ile ortaya çıkan işin deneyimi, etkisi o kadar artar diyebiliriz.





YEKPARE Yekpare, 2010, Projeksiyon Haritalama Performansı, 15' 52'' Production: Nerdworking Art & Design: Candaş Şişman & Deniz Kader Haydarpaşa Train Station - İstanbul



Lucifer Vall Lucifer's fall-2012, Tiyatro performansı, 130'00'' NOHlab & EA Theatre St. Michael’s Chapel of the Domtower, Utrecht - Netherlands Photo by Deniz Kader


İçerik: Tasarım Group